Sunum: Seramik, toprağın ateşle dansı olarak adlandırılır. İnsanın ateşle buluşmasından bu yana sürekli gelişen, on binlerce yıl öncesinden günümüze kadar gelen bir sanat dalı olmuştur. Tarih öncesi çağlardan günümüze kadar binlerce yıllık gelişimin getirdiği dayanıklılık, estetik ve bilgelik bu sanatta fazlasıyla mevcuttur.
Bir kültürü geleceğe taşıyan ve medeniyetleri kalıcı kılan en önemli unsur, onların eserleridir. Bu anlamda sanat, kalıcı ve birleştirici bir özelliğe sahiptir. İnsanlığın ilk yıllarından bu yana yerine, ortamına ve kullanılan tekniğe göre sürekli gelişmiştir. Bu gelişime baktığımızda toprak kapların yapımı ile paralel ilerlediğini görürüz.
Tüm bu özellikleriyle seramiğin antik çağ sanatının en iyi gözlemlenebileceği alanlardan biri olduğuna şüphe yoktur. Bu anlamda seramik, yeni bir yüzyıla girdiğimiz şu günlerde bile kanıt olacak malzemedir. Sanatın tarihsel sürecini öğrendikçe seramik sanatına kişisel bir bakış açısı kazanıyor, yaşadığımız bölgenin tarihine ve dolayısıyla sanatına daha duyarlı hale geliyoruz.
Günümüzde özgün ve zengin zevklere sahip bireylerin çağdaş seramik tasarımlarını tercih ettiğini görüyoruz ancak özellikle ülkemizdeki çoğunluk için SERAMİK kelimesi bir sanat ve kültür dalından ziyade günlük kullanım alanlarını ifade ediyor. Çeşitli nedenlerle sanattan ve bilimden uzaklaşmamızın bir sonucu olarak bilgi ve ilgi eksikliğinden maalesef seramik sanatı dalı da nasibini almıştır.
El yapımı ve yüzde yüz doğal ürünler hayatımızda çok fazla yer bulamıyor. Oysa insanlık tarihi ile neredeyse çağdaş olan seramiğin hayatımızda daha fazla yer alması bir arzudan ziyade bir gereklilik olmalıdır.
Çünkü seramik dört ana element olan Ateş - Hava - Su ve Toprağı aynı anda en basit ve sade şekilde kullanabilen tek sanat dalıdır. Bu sadelik ve yalınlıkla yapılan her eserin toprağın gücünü yansıttığını düşünüyor ve bu güçten ilham alarak seramik sanatının kadim ve etnik geçmişini çağdaş ve modern formuyla yansıtmaya çalışıyorum. Ufuk Özçizme 15,06,2014